Thursday, October 27, 2011

Türkiyede Gündemin Hızı ve İzleyicinin şaşırma yetisini yitirmesi üzerine..

Ağustos ayının son haftasıydı.Buzpateni esnasında ayağımı kırdım.Sonra felaketler birbirini izledi.Önce işten ayrılmam, daha sonra üniversitenin uzman kadrosuna benim yerime başka biriyle çalışmaya başlaması..Ardından ailevi sıkıntılar..
Yirmibirinci yüzyılda çekirdek aileye çok anlam yüklememek gerektiğini hatırlatırcasına..Herneyse iste, yaklaşık iki ay süren koltuk değnekleri sürecinin ardından neye dönüştüğüme şöyle bir baktım.Sanki onca çaba, uğraş, emek, başarı sonuçsuz kalmıştı.Teyip başa sarmıştı.Üzerimde pijama elimde kumanda NTV ile yatıp kalkan birine dönüşmüştüm.
Bu iki ay içersinde haberler asla sıkıcı olmadı.Öylesine ağır bir gündem vardı ki çünkü, gazetecilik muhabirlik görsel işitsel medyanın haber sıkıntısı hiç yaşamadığı coğrafyalardan birindeydik.Bir an Türk gazetecinin işinin bir Rejkavikliye göre ne kadar farklı olduğunu düşündüm.
Terör, kadın cinayeti, doğal felaket, yolsuzluk ve rüşvet ise 90 lara kıyasla haberlere çok yansımıyorsa da bu büsbütün engellendiğinden değil; halı-altı edildiğinden olmalıydı.Öyle ya, haberlere yansıyan olumsuzluk ülke stabilizasyonunu kötü etkileyebilir; dış kaynaklardan gelen paranın bu kadar hassas olduğu bir yerde para bir günde ülkeyi terk edebilirdi.Bunun için iktidar gereken önlemleri alıyordu ve medya bu halkanın dışında bırakılamazdı.İstikrar, istikrar; bu sözleri çok duyuyorduk..

Evden çalışabileceğim AB proje danışmanlığı işinde de TKP li kadrolu grafiker tarafından uğradığım saldırıya vs. rağmen hiç iş gelmiyordu.Deneyim çoğu firmanın kontaktlarının yanında ne yazık ki adam-kayırıcılığın başrolü oynadığı ülkemizde pek zayıf bir etken olarak karşımıza çıkıyordu çünki.Bu boşlukta ben de gözümü NTVnin ekranına çevirdim ve tanımadığım onbinlerce insanın imgesini izledim.
Cemaat olarak hareket eden ve birey olmaktan korku duyan bir toplum olduğumuz için hep ortak bir kanıya varmaya çalışıyordu insanlar.Oysa Almanya vs. gittiğim Batılı ülkelerde insanların farklı düşüncelerine saygı gösterildiğini; karşındakini bölmeden sırası gelince kendini ifade ettiklerini, dışa-vurumun engellenmediğini görmüştüm.Bu topraklarda işler böyle yürümezdi.Farklılaşmak, adeta kötü bir şey olarak algılanır, gelişim sözcüğüne ise rağbet edilmiyordu.
Sonuç: unutuyorduk...

Bu en kolay kaçış noktasıydı, en rahat edilecek çözümdü.Bir başka cinayet işlenene kadar kadın cinayetlerini oluşturan etkenleri değiştirmek yerine; UNUTUYORDUK
Diyarbakır tarihi konuşmasından sonra -iktidarın oy avcılığı- sonucunda kanayan PKK yarasının yeniden kabardığını gördüğümüzde- hesap sormak yerine UNUTUYORDUK
Toplumumuzda değerli savcılar, yargılar, hakimler, hekimler ergenekon davasından yargılandıklarında-üzerine gitmek yerine UNUTUYORDUK
Verdiğimiz deprem vergilerini, ihalelerle zengin olan yeşil sermayenin dayandığı noktayı, benzer felaketten ders almamış hükümeti eleştirmek yerine yeni bir felakette yine UNUTUYORDUK

Amnezyak bir toplum olup çıkmıştık..

Blog Archive