Kapının ardındaki gerçekler
Örtülü
İçerisi dumanaltı
Kaldı ki
Göz gözü görse bile
Seninle benim bakışma ihtimalimiz yok
Sen öte yanındasın üçgenin
Ben içindeyim bir karenin
Bir kere
Uzak metreleri
Aşıp gelen bir süraviyle karşılaşmıştım
Yolunu şaşırmış
Ne yöne ? diye sordum ben ona
Soru soran olmak soru sorulan olmaktan her zaman daha iyidir
Bu yüzden bu hamlemi karşılayıp
Kuşların uçtuğu yöne dedi
Ve kuş seslerine kulak kabartarak
Gitti
Uzun bir yazdı belki
Saatler kısalıyordu zaman daralıyor biten bir tünelin ucunda karanlıktan memnun aydınlıktan hoşnutsuzdun.
Gözlerimi kamaştıran güneş, senin içinden geçmiyordu
Uzağa düşüyorduk
Yakın adımlarımızda sol-sağ biteviye
Birbirne karışıyor, yalpalanıyorduk
Bir güneş doğdu gökyüzü aydınlandı aniden yıldızların gömüldüğü yerden
Ayıldım, seni sen olmadığım için bilmiyordum
Bilemezdim dillendirmedikçe veya anlayamıyordum
bir başkasını asla anlayamazdık
Gerçek buydu:
Bir başkasını anlayamazdık
Anlamadığımız şeyi sevemezdik belki gıpta eder, beğenir , isterdik
Ama bilemezdik
Yumulu yumruğumu göğe kaldırdım
Bir balığı sol elimde toz zerre oluncaya değin sıktım, sıktım
Elimi açtığımda uçtu,rüzgara karıştı
Düştüğüm yerden kalktım ve yeni bir oyun başlıyordu
Derken zaman anne kucakladı
Dedi ki
Düş önüme
Katacağım seni öykülere, ve öylece eksileceksin belki bazılarından
Belli ki bu benim eksildiğim öykülerden biriydi…
Wednesday, August 3, 2011
Blog Archive
- September (1)
- May (1)
- March (2)
- October (1)
- March (1)
- June (1)
- March (1)
- December (8)
- October (2)
- July (2)
- March (2)
- January (2)
- July (1)
- June (10)
- April (1)
- March (3)
- February (4)
- January (21)
- December (10)
- November (7)
- October (39)
- September (51)
- August (4)
- July (2)
- June (4)
- May (4)
- February (4)
- January (8)
- December (2)
- November (9)
- October (2)
- August (2)
- July (5)
- June (1)
- May (5)
- April (4)
- March (18)
- February (3)
- January (3)
- December (5)
- November (7)
- October (6)
- September (12)
- June (2)
- February (2)
- August (1)